1 Temmuz 2014 Salı

Belçika'yı Beğendim (Bir Başarı Yazısıdır)

            Dün akşam Belçika-ABD maçını izleken yazmaya karar verdim bu yazıyı. Yazı bir maç yorumu gibi görünüyor ama aslında bir plan, proje ve başarı yazısı. 1995 yılından beri futbolu takip ederim. Hem de iyi takip ederim. Bu sebeple Belçika Milli Futbol Takımı'nın da az çok son 20 yılı bilidiğimi düşünüyorum. 20 yıl içerisinde dün akşam bir hayli ilgi çekici ve etkili bir oyun oynadıklarından bence bu yazıyı hakkettiler. 

        İyi bir futbol takipçisi olarak diyebilirim ki Belçika aslında maçı günler öncesinden beklenen, reklamlarda maç günleri anons edilen bir takım değildi. Hatta Türkiye maçları dışında sadece özetlerle izlediğim bir Belçika idi. Bakü'de canlı izlediğim bir Belçika'yı bir de 2002 Dünya Kupası öncesi hazırlık maçında dönemin güçlü Fransa'sını 2-1 yendiği maçtan hatırlıyoruz. A tabi bir de 2000'deki Avrupa organizesinde. Yani Belçika bir Türk gözüyle bakarsak son 14 yılda 3 kez karşılaştığımız ve 2 defa yenip hiç yenilmediğimiz sıradan bir Avrupa takımıydı. 

             Ancak dün akşamki maç sıradan bir maç gibi gözükmesine rağmen beni ekrana çekmeyi başardı. Belçika bildiğim bir Belçika değildi çünkü. Maç çok güzeldi. Ancak benim esas takdir ettiğim şey başkaydı. 2012 Avrupa Şampiyonası için Türkiye ile aynı grupta mücadele ediyordu Belçika. Deplasmandaki maçı izlerken spikerin verdiği bilgiler geldi aklıma birden. Spikerin verdiği bilgiler içerisinde Belçika Milli Takımı'nın projeleri vardı. Yıl 2011. Henüz 2018 Dünya Kupası'nın nerede yapılacağı belli değildi o sıralarda ve Belçika buna talipti. Federasyon yetkilileri ve danışmanlar, bir çekirdek kadro kurmaktan bahsediyorlardı. Bu kadroyu 7-8 yıl birlikte oynatıp 2018'de kendi evlerinde dünya kupasını kazanmayı hayal edecek bir kadro kurmaktı amaçları. Proje bana çok ilginç geldi. Aradan geçen 3 yılda ne kadar büyük bir mesafe katettiklerini dün gece gördüm.

             Maçı izlerken hemen hemen kadrolarına baktım. M.United, M.City, A.Madrid ve Napoli gibi takımlarda oynayan oyuncular var. Avrupanın neredeyse tüm iddialı liglerinde oynanyan oyuncular da var. Ve takımın değeri toplam 275 milyon avro. Evet ne kadar ilginç değil mi ? Ve o kadar göze hoş gelen bir futbol oyunuyorlar ki takdir etmemek imkansız. Sonra buralara nasıl geldiklerine baktım. 2014 Dünya Kupası grup elemelerinden yenilgisiz gelmişler. Hırvatistan gibi formda bir takımın önünde hem de. Ve kupada şu anda 4'te 4 yaptılar. Gerçekten takdire şayan. Bu yazıyı 4'te 4 için yazmıyorum. Hatta yukarıda belirttim iyi bir takipçiyim diye ama sadece bu dünya kupasını istisna tutmalıyım sanki. Çünkü işlerimin yoğunluğundan bu dünya kupasını özetlerle takip edebiliyorum. Belçika grup maçlarını da izlemedim ama bir de baktım ki adamlar tüm maçları almış. 

              Yazımı sonlandırırken, asıl söylemek istediğim şeyi söyleyeyim. Bir türlü bize nasip olamayan şeyi yani. Elin oğlu diye başlar buraki samimi Anadolu ağzı. Evet elin oğlu, sabırla ve itina ile gerçekçi bir  proje yapıyor. Bunu planlaştırıyor ve beklemeyi bilerek başlıyor planını uygulamaya. Adamlar hayal ediyorlar ve gerçekleştiriyorlar. 2018 dünya kupası bildiğim kadarıyla Rusya'da yapılacak ama admlar 2018'de dikkat çekici takımı çoktan kurmuşlar. 2014'te bu seviyedeyse 18'de bayağı bayağı iyi olurlar diye düşünüyorum. Hee oraya gidersin olur ya gününde olmazsın başaramayabilirsin de ama beni asıl etkileyen oralarda olmak için verdiğin çaba ve planın, programındır. Ne diyelim darısı başımıza. O günkü maç 1-1 bitmişti ama Türkiye'den sadece Arda Turan bir yerlere gelebildi henüz. Fakat Belçika'da ise Courtois, Fellaini, Company, Dembele, Januzaj, Hazard gibileri en iyi kulüplerde. Onlar en ufak bir başarıyı bile değerlendiriyor. Biz ise futbol üstadını başarılı giden bir takımdan kovuyoruz. Gerçekten önce başka şeylere ihtiyacımız var. Sadece futbolda değil. Her şeyde sanırım. Biz dünyadaki en büyük markamıza da haksızlık ediyoruz ya. Neyse neyse. 

                Hepinize iyi günler. 


02.07.2014 - ÜSKÜDAR















4 Mayıs 2014 Pazar

Gittim,Gezdim, Yazdım : Şile Üvezli Köyü

ÜVEZ AĞAÇLARININ OLDUĞU YER 

          Hani plan yapıp bir yerlere gider sonra alırsınız ya elinize kalemi. Aslında ben burayı gezmedim. Burası benim köyüm. Gezmek için değil de hep ziyaret için geldim buraya. Büyüklerimi, akrabalarımı, O'na kavuşanları da hatta. Bir gezi yazısıyla karşınızdayım. Ama öyle şu kadar hane şu kadar insan var demekten ziyade, benim ve belki de köy halkı için ne anlam ifade ettiğini anlatmaya çaışacağım sizlere. 

Kısaca Tarihimiz
             İstanbul Karadeniz'ine bakan yeşilin ve mavinin buluştuğu şirin bi ilçedir Şile. Şile'nin de bir sürü köyü vardır. Benim köyüm de Üvezli Köyü. Dere köyleri diye bilinen, Ahıska Türkleri'nin yaşadığı 10'a yakın köyden biridir Üvezli Köyü. Bir Ahıska Türkü'yüz. Her ne kadar kaynaklar belli dönmlerde yakılmış olsa da konuştuğumuz şive ve ağızdan ve insanların simalarından, adetlerimizden anlaşılıyor ki biz Ahıska Türkü'yüz. 1877-78 (93 Harbi) savaşının olduğu zamanlarda Ahıska'dan önce Artvin'e ardından da İstanbul'a gelmiş atalarımız. Bize anlatılanlara göre, devlet ricaline 'önü bağ arkası dağ' olsun demişler. Devlet de Şile tarafındaki şimdiki köylerimizi göstermiş. Yoksa İstanbul'un başka yerlerinde olabilirmişiz şimdi. Daha sonra Artvin ile pek bi alakamız kalmamış. Sadece bir iki kişi arada bir gelip dönermiş ama o da vefat edince neredeyse kopmuş alakalar. Çünkü en büyük sebeplerden biri de göç esnasında genç nüfüsun ekseriyetinin savaşta olmasıdır. Yani oraları bizlere, bugünlere nakledecek insanların hem göçe şahit olamaması hem de savaşlarda vefat etmesinidr. Geriye çocuklar kalıyor ki onlar aktaramaza, yaşlılar da bunu yapamayınca maalesefe geldiğimiz topraklarla bir bağımız kalmamış. 

 Yeni Memleketimizde
               Tüm bunlara rağmen geldikleri yöreye çabuk alışmış köy halkı. O yıllardan bu yıllara kadar adeta geldiği yerlerdeki kendi toprağı gibi bakmiş Üvezli ve çevresine de.  Burada belli bir nüfusa ulaştktan sonra gençler ve yeni evliler ekseriyet olarak Üsküdar ve Ümrayniye'ye yerleşmiş ve hayatlarını orada sürdürmüş. Yani İstanbul'da da birbirimzden kopmamışız. Tüm bayramlarda köylerde toplanılmış, birbirimiz arasında kız alınıp verilmiş, akrabalıklar günümüze kadar ulaşmıştır. Eğer biri bir işe girse mutlaka yanında da hemşerilerinden birileri bulunmuş ve bu günümüze kadar bu şekilde gelmiştir. Özellikle bayramlarda köyler arası futbol turnuvaları ve atış müsabakaları, bir zamanlar yapılan güreşler civar köylerindeki halkı birbirine daha da bağlamıştır.  Ramazan ayında bütün köylerin sırayla iftar vermesi de bunun en güzel örneğidir.




Dere Köyleri İçinde Üvezli

                Dere Köyleri olarak bilinen 10'a yakın köy içerisinde Şile yolu üzerindeki ilk köydür. Yola yakın olmanın avantajını iyi kullanan köy halkı birçok konuda Dere Köyleri'ne öncülük etmiştir. Bunlarda ilki Gözleme-Ayran-Mısır üçlemesi ile akıllarda kalan ve köylünün en önemli geçim kaynağı olan basit usuldeki ticari faaliyetidir. Aslında köyümüzde en önemli geçim kaynağı hayvancılık ve ormancılıktır. Tarım ise kendine yetecek kadardır. Ancak yaklaşık son 30 yılda Köprübaşı denilen yerde başlatılan kaynamış mısır satışı ile adeta yeni bir faaliyet ortaya çıkmştır. Kaynamış mısır ile Üvezli artık özdeşleşmiştir adeta. Mısır ile başlayan bu faaliyet büyümüş ve önce yayık ayranı sonra da gözlemeye dönümştür. Artık İstanbul'da Üvezli denince gözleme-ayran-mısır üçlüsü gelir olmuştur akla. Köy halkının Bağlarbaşı'nda bir derneği de vardır ve bu dernek sayesinde birçok faaliyet yapılmıştır. Bahar şenlikleri, Edirne ve Bursa gezileri, yöre halkının göçünü anlatan tiyatro gösterisi hep bu köyden çıkmıştır.  Son olarak toplu halde geldiğimiz topraklara ilk kez 2009 yılında bir gezi düzenleyen de Üvezli Köyü olmuştur. 

Bendeki Üvezli

           Müjdelenmiş şehir İstanbul'da doğmak hakikaten büyük bir lütuf. İstanbul'da yaşamak değil önemli olan, önemli olan İstanbul'u yaşamak. Ama sürekli bu şehirde kalır ara sıra bir yerlere kaçamazsanız işte bu sefer şehir üstünüze üstünüze gelir. İşte Üvezli'de kendi halkı için bir sığınak gibi adeta. Yeşiliyle ve huzuruyla bizlere kol kanakt gerer. Yaşadığım muhite artık 40 dakika uzaklıkta her an gidebileceğim bir yer. Taze sebze meyvesiyle, dupduru suyuyla, termemiz havasıyla ve en önemlisi sakinliğiyle anmak isterim bu köyü. Her ne kadar eski geleneklerimizden ister istemez yavaştan kopsak da köyümüzün bizdeki yeri apayrıdır. ÖZellikle bayramların yaz aylarına gelmesiyle birlikte yeniden o eski canlılığını kazanacağı ümidiyle.
                        

6 Nisan 2014 Pazar

Merhabalar Efendim

    Daha evvel farklı sitelerde yayınladığım yazılarımı artık blogger'da yayınlamaya çalışacağım. Bir vatandaş olarak; okuduğum kitapların bende kalan yanlarını, gezdiğim şehir ve yörelerin beni etkileyen yanlarını, çeşitli konulardaki denemelerimi, sevdiğim kişilerin biyografilerini ve unutulmaz maçları burada sizlerle paylaşmaya çalışacağım.


    Üvez Ağacı'na gelince. Üvez, birtanecik köyümün ismini aldığı mevye. Ağaç ise, bende ki izleri derin. Ağaç ya da orman manzaralarını çok severim. İstedim ki rumuzum köyümdeki ağaçlarla alakalı olsun. Çok farklıdır ağaç. Yeşili ile seni dinlendirir, göz zevkine hitap eder, gürültüyü patırtıyı kaldırır ortadan, gölgesinde mi dinlenirsin, dalında mı sallanırsın sana kalmıştır artık. Ağaç gibi asil davranabilsem keşke. Keşke onun gibi yararlıyla zararlıyı ayırt edebilsem topraktan. Keşke onun gibi kötülükleri kendime çekip sevinçleri sunabilsem insanlığa.

     Neyse ilk yazıda bu kadar kendimi anlatmak yeter. Tek amacım sizleri tebessüm ettirmek. Diğer yazılarda gözükmek dileğiyle...