Geldiğimiz Topraklara
Artvin - Ahıska - Batum yöresinin muhacirleri olarak onca yıllık ayrılıktan sonra yakın bir geçmişte Doğu Karadeniz gezisi planlamıştık. Tabi ki esas hedefimizi Artvin olarak belirlemiştik. Organizatörler tarafından ilgili kitleye haber salınmış ve bir otobüs insanla yola çıkılmıştı.
İstanbul'dan yola çıkan kafile, yol üstünde Trabzon Uzun Göl'e uğrayıp Rize Ayder'de bir gece konakladıktan sonra Artvin'e varmıştı.
İlk İzlenimler
Artvin şehir merkezine vardığımızda ilk izlenim olarak barajları, dik yamaçları ve trafik ışıklarını söyleyebilirim. Ve tabi ki yeşili. Yol boyunca birçok su tesisi olduğu için ve o zamanlar itibari ile dünyada sayılı olan, Çoruh Nehri üzerindeki Deriner Barajı'nın inşaatı devam ettiği için işşzlik neredeyse yok gibiydi. Yollar genelde tek şeritli ve sağ/sol tarafları adeta uçurum kenarıydı. Edindiğimiz bilgilere göre Türkiye'nin en iyi şoförleri Artvin ve Hatay'dan çıkıyormuş. Hatay'ı bilmiyorum ama Artvin şoförlerinin neden meşhur olduğunu artık anlamıştım. Hemen yanıbaşında 1000-1500 metre uçurum olmasına rağmen sanki İstanbul E-5 yolunda gibi rahatça araç kullanıyorlardı. Trafik ışıklarına gelince, aslında 'ışıklar' yazdım ama gerçeği ışık. Çünkü il merkezinde ya ben öyle gördüm ya da geröekten öyle ki, sadece bir tane ışık vardı. Bunun sebebi ise çok dik sokaklarda trafik falan olmamasıydı. Yeşile gelince, zaten Doğu Karadeniz dedin mi ilk akla gelen şeylerden biri ormandır. Artvin de uçsuz bucaksız yeşiliyle, ormanıyla, doğasıyla bize 'merhaba' diyordu. Hoş geldiniz bağrımdan kopup gidenler...
Berta, Karagöl, Yaylalar, Kafkasör
Şehir merkezine güzel bir otele yerleştikten sonra ufak bir tura çıktık ve çarşıyı dolaşırken kendimizi
bir düğün çıkışında bulduk. Bizi ilk defa gören o samimi insanların daveti üzerine düğün programına da biraz katıldıktan sonra tekrar otele gittik. Ertesi gün ilk durağımız Kafkasör şenliklerinin yapıldığı meydandı. Temmuz aylarında düzenli olarak yapılan festivaller Artvin'in tanıtımında büyük rol oynuyor. Festivalleri en ilgi çeken bölümü ise tabi ki boğa güreşleri. Daha sonraki gün Berta Nahiyesi'ne gittik. 100 küsür yıl önce göç ettiğimiz yere yani. İstanbul Şile'ye bağlı, Artvin göçmeni insanlar hangi şiveyi konuşuyorsa burada da aynısı mevcuttu. Sanki dedem ninem karşımda duruyordu. Diliyle, adetiyle, insan simasıyla sanki sanki köyümüz karşımızdaydı. Ama imkanları çok kısıtlıydı buradakilerin. Bulutlara temas eden dağlar dört bir yanı sarmış ve ortasında bir köy kurulmuştu. Daha sonra yaylalara (Duganala) çıktık. 3000 metre civarındaki yükseltide yöresel yemeklerden tadıp bol bol çay içtik. Uçsuz bucaksız tepelere, ormanlara bakarken düşündüm ki, 'insan burada yaşlanmaz'. Buradaki köy halkının kendi imkanlarıyla bir cami yapması dikkatimi çekti. Şimdi belki tamamlanmıştır ama o zamaninşaat halindeydi. Köy halkıyla sohbetimiz bittikten sonra biraz daha aşağı tarafta piknik alanında bizi muhteşem bir Cağ Kebap ziyafeti bekliyordu. Ekmek falan kullanmadan doyuncaya kadar ziyafetimizi çektikten sonra Rasim Yılmaz(merhum) amcamızdan Artvin ve Batum yöresine ait şiirleri dinledik.
bir düğün çıkışında bulduk. Bizi ilk defa gören o samimi insanların daveti üzerine düğün programına da biraz katıldıktan sonra tekrar otele gittik. Ertesi gün ilk durağımız Kafkasör şenliklerinin yapıldığı meydandı. Temmuz aylarında düzenli olarak yapılan festivaller Artvin'in tanıtımında büyük rol oynuyor. Festivalleri en ilgi çeken bölümü ise tabi ki boğa güreşleri. Daha sonraki gün Berta Nahiyesi'ne gittik. 100 küsür yıl önce göç ettiğimiz yere yani. İstanbul Şile'ye bağlı, Artvin göçmeni insanlar hangi şiveyi konuşuyorsa burada da aynısı mevcuttu. Sanki dedem ninem karşımda duruyordu. Diliyle, adetiyle, insan simasıyla sanki sanki köyümüz karşımızdaydı. Ama imkanları çok kısıtlıydı buradakilerin. Bulutlara temas eden dağlar dört bir yanı sarmış ve ortasında bir köy kurulmuştu. Daha sonra yaylalara (Duganala) çıktık. 3000 metre civarındaki yükseltide yöresel yemeklerden tadıp bol bol çay içtik. Uçsuz bucaksız tepelere, ormanlara bakarken düşündüm ki, 'insan burada yaşlanmaz'. Buradaki köy halkının kendi imkanlarıyla bir cami yapması dikkatimi çekti. Şimdi belki tamamlanmıştır ama o zamaninşaat halindeydi. Köy halkıyla sohbetimiz bittikten sonra biraz daha aşağı tarafta piknik alanında bizi muhteşem bir Cağ Kebap ziyafeti bekliyordu. Ekmek falan kullanmadan doyuncaya kadar ziyafetimizi çektikten sonra Rasim Yılmaz(merhum) amcamızdan Artvin ve Batum yöresine ait şiirleri dinledik.
Yaylalardan sonraki durağımız Karagöl'dü. Yeşilin ortasında muhteşem bir manzara. Yolu biraz eziyetliydi ama çilemize değdi. Dupduru, ne çok küçük ne de çok büyük olan göl ağaçlarla süslenmişti. Dileğim odur ki, burası uzun yıllar doğası bozulmadan bu şekilde kalabilsin. Çünkü her gelen hayranlığını gizleyemeyip büyüleniyordu.
Hem rehberimizin performansından, hem yöre insanının konuk severliğinden oldukça memnun bir şekilde Artvin'den ayrılma vaktimiz gelmişti. Usta şoförleriyle, barajlarıyla, yaylaları ve doğasıyla aklımızda güzel bir hatıra olarak kalacaksın Artvin.