25 Eylül 2016 Pazar

Gittim, Gezdim, Yazdım : Artvin - Berta


Geldiğimiz Topraklara

     Artvin - Ahıska - Batum yöresinin muhacirleri olarak onca yıllık ayrılıktan sonra yakın bir geçmişte Doğu Karadeniz gezisi planlamıştık. Tabi ki esas hedefimizi Artvin olarak belirlemiştik. Organizatörler tarafından ilgili kitleye haber salınmış ve bir otobüs insanla yola çıkılmıştı. 

      İstanbul'dan yola çıkan kafile, yol üstünde Trabzon Uzun Göl'e uğrayıp Rize Ayder'de bir gece konakladıktan sonra Artvin'e varmıştı. 

İlk İzlenimler

     Artvin şehir merkezine vardığımızda ilk izlenim olarak barajları, dik yamaçları ve trafik ışıklarını söyleyebilirim. Ve tabi ki yeşili. Yol boyunca birçok su tesisi olduğu için ve o zamanlar itibari ile dünyada sayılı olan, Çoruh Nehri üzerindeki Deriner Barajı'nın inşaatı devam ettiği için işşzlik neredeyse yok gibiydi. Yollar genelde tek şeritli ve sağ/sol tarafları adeta uçurum kenarıydı. Edindiğimiz bilgilere göre Türkiye'nin en iyi şoförleri Artvin ve Hatay'dan çıkıyormuş. Hatay'ı bilmiyorum ama Artvin şoförlerinin neden meşhur olduğunu artık anlamıştım. Hemen yanıbaşında 1000-1500 metre uçurum olmasına rağmen sanki İstanbul E-5 yolunda gibi rahatça araç kullanıyorlardı. Trafik ışıklarına gelince, aslında 'ışıklar' yazdım ama gerçeği ışık. Çünkü il merkezinde ya ben öyle gördüm ya da geröekten öyle ki, sadece bir tane ışık vardı. Bunun sebebi ise çok dik sokaklarda trafik falan olmamasıydı. Yeşile gelince, zaten Doğu Karadeniz dedin mi ilk akla gelen şeylerden biri ormandır. Artvin de uçsuz bucaksız yeşiliyle, ormanıyla, doğasıyla bize 'merhaba' diyordu. Hoş geldiniz bağrımdan kopup gidenler...

Berta, Karagöl, Yaylalar, Kafkasör

     Şehir merkezine güzel bir otele yerleştikten sonra ufak bir tura çıktık ve  çarşıyı dolaşırken kendimizi

bir düğün çıkışında bulduk. Bizi ilk defa gören o samimi insanların daveti üzerine düğün programına da biraz katıldıktan  sonra tekrar otele gittik. Ertesi gün ilk durağımız Kafkasör şenliklerinin yapıldığı meydandı. Temmuz aylarında düzenli olarak yapılan festivaller Artvin'in tanıtımında büyük rol oynuyor. Festivalleri en ilgi çeken bölümü ise tabi ki boğa güreşleri. Daha sonraki gün Berta Nahiyesi'ne gittik. 100 küsür yıl önce göç ettiğimiz yere yani. İstanbul Şile'ye bağlı, Artvin göçmeni insanlar hangi şiveyi konuşuyorsa burada da aynısı mevcuttu. Sanki dedem ninem karşımda duruyordu. Diliyle, adetiyle, insan simasıyla sanki sanki köyümüz karşımızdaydı. Ama imkanları çok kısıtlıydı buradakilerin. Bulutlara temas eden dağlar dört bir yanı sarmış ve ortasında bir köy kurulmuştu. Daha sonra yaylalara (Duganala) çıktık. 3000 metre civarındaki yükseltide yöresel yemeklerden tadıp bol bol çay içtik. Uçsuz bucaksız tepelere, ormanlara bakarken düşündüm ki, 'insan burada yaşlanmaz'. Buradaki köy halkının kendi imkanlarıyla bir cami yapması dikkatimi çekti. Şimdi belki tamamlanmıştır ama o zamaninşaat halindeydi. Köy halkıyla sohbetimiz bittikten sonra biraz daha aşağı tarafta piknik alanında bizi muhteşem bir Cağ Kebap ziyafeti bekliyordu. Ekmek falan kullanmadan doyuncaya kadar ziyafetimizi çektikten sonra Rasim Yılmaz(merhum) amcamızdan Artvin ve Batum yöresine ait şiirleri dinledik. 

     Yaylalardan sonraki durağımız Karagöl'dü. Yeşilin ortasında muhteşem bir manzara. Yolu biraz eziyetliydi ama çilemize değdi. Dupduru, ne çok küçük ne de çok büyük olan göl ağaçlarla süslenmişti. Dileğim odur ki, burası uzun yıllar doğası bozulmadan bu şekilde kalabilsin. Çünkü her gelen hayranlığını gizleyemeyip büyüleniyordu. 

     Hem rehberimizin performansından, hem yöre insanının konuk severliğinden oldukça memnun bir şekilde Artvin'den ayrılma vaktimiz gelmişti. Usta şoförleriyle, barajlarıyla, yaylaları ve doğasıyla aklımızda güzel bir hatıra olarak kalacaksın Artvin.

16 Eylül 2016 Cuma

Tarık Akan Hakkında 7 Bilgi

    Sanat dünyasının önemli simalarından birini daha kaybetmiş bulunmaktayız. Bir kitapta geçen bir
cümleyi hatırladım birden. En kötü kitabın bile öğreteceği iyi bir şey vardır, en kötü filmin bile düşündürdüğü güzel bir şey olduğu gibi. Tarık akan gibi usta bir oyuncunun kötü olduğunu iddia edemem, demem odur ki bir kitap bir film bile iyi bir şeyler anlatabiliyorsa insan hayatı hayli hayli anlatır. Tarık Akan denince aklıma, işine bağlılık ve işini mükemmel yapmak geliyor. Oynadığı filmlerde hep bir mücadenin içrisindeydi.

1 - Kısaca Hayatı 

     Gerçek ismi, Tarık Tahsin Üregül. 13 Aralık 1949 yılında İstanbul'da doğdu. Evli ve 3 çocuk babasıdır. Babasının işi gereği Erzurum, Dumlupınar ve Kayseri'de yaşadıktan sonra tekrar İstanbul'a dönmüştür. 

2 - Eğitimi 

     İlkokulu Kayseri'de, orta okul ve liseyi İstanbul Bakıyköy'de birdikten sonra Yıldız Teknik Üniversitesi'nde makine mühendisliği ve sonrasında da Gazetecilik Yüksek Okulu'na girdi ve mezun oldu. 

3 - Sinemadan Önceki Mesleği 

     Beyaz Perde'den önce İstanbul Bakırköy'de cankuranlık ve işportacılık yapmıştır. 1971 yılında filmlerde rol almaya başladı. 

4 - Sinema Hayatı 

     111 filmde rol aldı. Hababam Sınıfı, Mavi Boncuk, Canım Kardeşim, Ah Nerede ve Sev Kardeşim gibi filmeri, en unutlmaz filmleri arasındadır. Son yıllarda filmlerın sayısı azalmış ve bazı dizilerde rol almıştır.                                                                                                                         


5 - Kariyeri 

     Kariyeri boyunca 12 ödül almış ve bir defa da Cannes film festivalinden en iyi erkek oyuncu ödülüne aday gösterilmiştir(1982, Yol). 

6 - Başka Alanlardaki Eseri

     2002 yılında bir kitap yayınlamıştır. Kitabın ismi 'Anne Kafamda Bit Var ' olarak basılmıştır. 
7 - Vefatı 

     2016 yılı eylül ayında kansere yenilerek hayata gözlerini yummuştur. 



7 Eylül 2016 Çarşamba

Gittim, Gezdim, Yazdım : Ayvalık, Sarımsaklı, Midilli


 


     Daha evvel Ege Bölgesine 3 defa gitme fırsatım olmasına rağmen, hiçbirinde bu fırsatı değerlendirememiş ve bu güzel yöreyi ancak 2015 yılında tanıma fırsatı bulmuştum. Bölgeyi baştan sona gezdiğim söylenemez tabi ama yine de burdan ayrılırken aklımda kalan her şey, tebessüm ettiren şeylerdi. Balıkesir'in  Ayvalık ilçesinde kaldım  kaldım yaklaşık 15 gün. Bu iki hafta boyunca planımızda daha çok yer gezmek vardı ama kısmet olmadı. Sadece Ayvalık, Sarımsaklı, Cunda ve bir de  Yunanistanın Midilli Adası'nı gezebildik. Geriye ne kaldı diye sorsalar ve üç şık sunsalar, şunarı söylerdim herhalde : Mis gibi doğa, tertemiz insanlar, değişik lezzette gıdalar...

     Önce insanlarından başlamak isterim. Ege insanından. Herkes çok yardımcı oluyor birbirine. Gerek komşularımız gerekse başka insanlardan hep yardım ve güleryüz gördüm kaldığım sürece. Eski İstanbul esnafı vardır ya hani. Medeni, halden anlayan, bilmediği bir şey hakkında konuşmayan, dürüst esnaflar. İşte burada aynen devam ediyor o gelenek. Bozuk paranız çıkmadığında yardımcı olurlar burada, sattıkları ürünlerin en iyisini sunarlar size, asla yüksek fiyat çekmezler ve üstelik çok da ikram ederler. Burada kaldığım müddet boyunca iki şeye çok şaşırdım. Birincisi hiç küfür ve hakaret duymadım. İkincisini de birazdan anlatacağım. 

Midilli - Petra
      Harika doğasına da zaten diyecek lafımız yok. Sabahları mis gibi havada de derin sessizlikte yürüyüş yapmanızı tavsiye ederim. İnsana huzur veriyor. Mavi bayraklı sahili ile en temiz ve duru denizlerimizden biri Sarımsaklı sahili. Cunda Adası'nın hem görünüşü hem de sokakları şahane doğrusu. Cennet tepesine çıkıp Ayvalık'ı yukarıdan izleyebilirsiniz. Dileeseniz civardaki koyları da tekne ile gezebilirsiniz. Bu süre içerisinde bir Yunan Adaları'ndan Midilli'yi gezdik günübirlik. İlk defa bir AB üyesi ülkeye ayak bastık. Yunanlılar çok rahat tabi. Günün öğlen faslında dinlenmeye çekiliyorlar. Evlerin penceresi özellikle mavi-beyaz. Sıcakkanlılar diyebiliriz ama bu sadece turistler için mi bilmiyorum tabi. Ballı cevizli manda yoğurdu, lokma tatlısı ile balık restorantı aklımda kalan yemekler çeşitleri oldu. Yunanlılar ait kültürel yerler ve Osmanlı kalesinin bulunduğu Petra şehrini de gezdikten sonra tekrar vetenımıza döndük. Buraya gelenlere Yunan adalarına geçmeyi tavsiye ederim doğrusu. Kısa süreliğine de olsa faklı medeniyetteki bir ülkeyi geziyorsunuz ve belki ileride lazım olabilecek AB vizesini daha önceden almış oluyorsunuz. 

Papalina

     Gelelim yemeklere. İlk defa karşılaştığım şeyleri söyleyeyim. Ayvalık tostu(orjinali), papalina isminde bir balık, çubukta patates kızartması, Cunda Adası'nın meşhur lokma tatlısı(imparator lokma tatlısı), kızarmış dondurma. Kızarmış dondurma hariç hepsini tattım. Hepsi enfesti.  Sarımsaklıda haftada bir gün pazar kuruluyor. O kadar çok çeşit var ki ve o kadar uygun fiyatlarda ki insanın stok yapası geliyor. Yukarıda bahsettiğim, şaşırdığım ikinci durumu da yazayım yeriv gelmişken. Bal tadındaki karpuzlardan 2 tanesinin 5 tl olduğunu duyunca  önce inanmadım sonra gidip bizzat aldım ve hemen eve gidip denedim. Orta boy iki adet karpuz 5 tl idi. İstanbul'da bu mümkün değilken Ege'de bu mümkündü. Ayvalık'a yakın Burhaniye diye adlandırılan bir yer var. Meyve ve sebzalerin çoğu buradan ve Çanakkaleden geliyormuş. Biz de bol bol yiyorduk.
Ayvalık Tostu
Bütün bunların yanında Boşnak Böreği de yaygın bu yörede. Bosna-Hersek göçmenlerinin yoğun olarak bulunduğu yerlerden biri olduğu için, Boşnak Böreği, Mostar Manavi gibi isimleri hep görüyorsunuz burada. Son olarak meşhur dürümcüden bahsedeyim yemek olarak. İstanbulda, içinde keba, köfte satılan minibüsler gibi burada da bir tır var. Sabit şekilde duruyor ama müşterileri çok. Enfes Ayvalık Tost'u de Urfa/Adana dürümleri var. Arı gibi işliyor. Burasi ile özdeşleşmiş gibi adeta. 

Şeytan Sofrası - Cunda Genel Görünüş
     Akülü bisikletlerin yaygın olduğu, temiz, uğranılacak bir yer olan Ayvalık'tan gelen olarak memnun oldum. Bir iki ufak eksiklik dışında(neredeyse hiç dövizci yok, çok aradık ve hafta sonları tüm stoklar bitiyor) tavsiye edilecek güzel şirin bir Anadolu mekanı. Burayı gördükten sonra tüm egeyi gezmeye karar verdim ömrüm yettiğince.



2015 Yaz'ından